21 Mart 2011 Pazartesi

Un ufak bir sessizlikti kalan



“İçimdeki cam kırıkları" diyordu Adam. Bir akşamüstüydü ve  birdenbire  yağmurdu. Her zaman ki gibi yağmurun sararttığı kağıtların izini sürüyordum. Hani dokunmasam kırılması imkansız bir kalbin hüznüydü varlığım. Zaten ellerim göz ucuyla bile sızsa sokakların ücralarına, bir eyvah sesine denk geliyordu yolculuk.

6 Mart 2011 Pazar

Yanılgı

     
  Eski, hatırlanamayacak kadar geçmişti gözleri... Ne zaman bir şiirin dehlizlerine dalsam hep o ilk ânın göz alıcı kelimeleriyle karşılıyor beni. Yanılgı...

Yanılgı, şairlerin tutkularına dizgin, ukdelerine ağıt gibi...
Yanılgı, kırılmış cam parçacıklarının şiirin etine umarsız batışı...
Yanılgı, gözleri fettan bir gülüşten yeni dönmüş sabah güneşi...
Yanılgı, kahreden bir el çırpış, bir büyüden havaya yayılan ağırlık...
Yanılgı; kuru bir yaprağın kendini rüzgâra bırakışı...
Yanılgı; şiirin sesi, nefesi...

İşte tüm bunların üstüne düşüyor o asma köprüden belirsizliğe kelimeler.
Belki de havada asılı kalan onlar değil,
aynadaki sûretimiz...

Senin ömrün hep böyle ahkâm kesmekle mi geçecek*


Sabah uyanır uyanmaz kahvemi elime alıp da köşelerden köşelere sörf yaptığım için, asabım zincirlerinden boşanıp tilkilerin kuyrukları birbirine değmeden kardeş kardeş mesaideyken oluyor her şey. Al kahveni yamacına, cam kenarı abone moduna uygun renkte terliklerin olsun ayağında. Şöyle puf puf, şöyle en kaygısızından. Mümkünse yağmur çiselesin, güneş nazlı bir öpücükle dokunsun alnına kaybolsun isterse, sen bu kapkaça gülümse sonra.
Radyoda neşeli bir türkü, damdan dama kıvamında. “Osman abim evde mi, evde mi?” Bir güvercin çapkın bir ötüşle katılsın bu seronomiye. Terliklerim pufidik pufidik ritm tutsun, gün böyle bir şahanelikle başlasın. Nerdeee?

5 Mart 2011 Cumartesi

Yaklaşıyor...


Başka başka yollara akan nehirler gibi,

kaybolma sakın seslenişlerinden gittikçe daha

uzağa..

En uzağa...

Her tuğlasında kelimem olan!

işte sona en yakınsın...

Bir daha aynı cümlenin binası olmayacaksın.

1 Mart 2011 Salı

Aşk, arkasına bakmadan gidenin yakasından düşendir

Gitmeseydin; dağılırdı kucağında uyuyan zaman, dağılırdı tüm doğru bildiklerim. Seni soluyan geceler kadar karanlık olurdu sevişin.
Sen,rüzgar olup saçlarıma değen…
Sen,keskin dillerim,
Sen,etle tırnak kadar gerçek,
Ve,gözlerin kadar oynak bir geçmişsin.


Kimi kandırmanın peşindesin deniz yeşili bir yalana sırtını dayayıp ta,kime dar olmanın derdindesin? Git demedim, kal demek kadar ağır bir hülyanın kapısında ağlarken usulca. Bitecek dedim, şimdi unutulacak mektupların destan yalnızlığı.Yakılacaktır elbet, zaten var olmayan bir aşkın ahengini bozan satırlar, birgün…

Ne çok ayak izin var kumsallarda, nasıl bir iştahın var senin. Dillerinden en olmadık türküler dökülüyor ellerinin. Nedense hep ellerinden süzülen bir gölge gibiyim zamanda. Kımıltısız bir sığıntıyım ve her zaman ki gibi soluğumu tutmuş kışın geçmesini bekliyorum.

Susuyorum

Bırak kalbim durdursun kendini
Seni yarıladım sandığım
Zamanların hıncını sal gitsin
Nasılsa hazan, o mahcup sevgili
Gelip koparacak resmimdeki seni

Şâirin Güncesinden

Güllerin dilinde demirden sözcükler, dağıtılan geçmişlere dair. Unutulan baharlarda yeşermiş sevdaları sürüklüyor bu dalgın hüznüyle hayat.
Hüzün bağında, acıya kalbedilmiş gül yüzlü çocukların ağıtını yakan bir şair, hep aynı şaşkınlıkla ekliyor kelimelerini acıya... Hayat yüzünü bir çapkın gülüşle gölgeliyor şairin, içli sesinde taşınan umutların kırılışına inat.

Kimliği silinmiş şiirler yakılıyor zamanın öğütülmüş kentlerinde. Dost bir yüzün delişmen ifadesinde yakaladığı umut, ölümü sarmalayan gülüşlerin aydınlığında sürüklüyor hayatı.

Acıyı aşka, aşkı bir deli okyanusa emanet ediyor gün batımlarında. Gurbet türkülerinin içli konuklarına denk düşüyor yolculuklar.
‘’büyük serüvenler,büyük yolculuklarla başlar’’diyor şair, yollara sevdalanıyorlar. Şehre dalgın bulutlardan sahipsiz yarınlar iniyor her gece. Güne kavuşmayı bekleyen her tınısı ayrılığın, telefon tellerine asılı kalıyor bir güz dalgınlığında.
 

Kalem Yarası

Bir yanım sağır, loş,karanlık...
Cevaplar atımın terkisinde yürüyorum
Yaralı bir serçe çağırdı dün akşam
Konduğum topraklarda acı ne de güzel taşınıyordu derken
Kaygılı bir yürekle
Utanarak
Korkuya yenik
Kanımı kemiren dost bir kahkaha gibi
Sırıtkan bir hüzünle
Yürüyorum.