18 Temmuz 2025 Cuma

"Ya şimdi Necisin?"

 
Kelimelerle savaşıyoruz, ilk ve en önce kendimizle. Kelimelerden hançerler bileyleyip saplıyoruz kalbine hüzün kuşlarının. Galiba bu yüzden hüznün asaleti uğramıyor semtine Şair’in artık. Kuru, yavan, sırnaşık… Ne varsa şiir gibiliğimize gölge düşüren, ceplerimiz onlarla dolu tıka basa. 

Sokaktaki yüz gülümsemiyor, aynadakinin hoyratlığına gönül koymadığımız için şaşırmıyoruz buna. Neden şaşırmıyoruz, ne hakla? Güzel bakmak için annemin sürmesi de yetişmiyor imdadıma, bittabî aynalar da. Kendine gülümsemeyenin gözlerine çöken karanlığı nasıl tarif edebilir insan? Doğada bir karşılığı mutlaka vardır deyip bakınıyorum; ağaçlara, toprağa, açan çiçeğe, ışıldayan güneşe ve ah maşuku olduğum yarım ay’a. Temmuz sıcağında indiren yağmurun ta gözlerinin içinde arıyorum cevaplarımı, -birkaç merak kırıntısı kalmışsa demek ki- somurtkan bir eda, hoşnutsuz bir merhaba. Yok, bulamıyorum. 

Yahu her sabah namazı sonrası inatla bekliyorum, güneşin şımarıklığı tutsun da bugün canım yüzünü aydınlatmak istemiyor desin bu kirli ve kokuşmuş dünyaya, doğmayıvereyim desin. Yok... Arkadaş nasıl da aynı şevkle kuşların serenadı eşliğinde süzülüveriyor nazenin. Şimdi, tam şu anda göğe kaldırıyorum başımı, ay yarım ben eksik. Neyim eksik senden, şevkimi kıran ne, ışığıma gölge olan kim? Kim daha güçlüdür şiirinden, hangi pranga kırdıklarından daha sağlam? 

Sokaktaki yüz somurtuyor, sen gülümse, dökülmez o kıymetli incilerin merak etme. Hatırla inadını, tazele yeminini, kır kalbini içine çöken karanlığın. 

"Döndüm döndüm âlime sordum
Dedim, neden zalimin zulmü? Merhametten de maraz oldu Dedim, nedir âlemin ilmi?"

Sordum; cevaplarını milyon kere ezber ettiğim soruların iğdişine aldırmadan ve yüksünmeden beynime inen balyozların ağırlığından. Günlerce, sabahlarına yorgun argın varabildiğim gecelerce, çokça hayıflanarak boşluğa bıraktığım nefeslerce, sordum. Göğsümü genişletecek bir cevap, bakışlarıma yeniden yumuşaklık bağışlayacak bir emare ve ışığım hayatın ta kalbine varsın diye, yeniden. Ben kimim ki kurduğum tılsımlı bir cümleyle dağıtıvereceğim kara bulutları, susturacağım dillerindeki ejderhaları, ateşine su serpeceğim de iyileştireceğim dünyaları. Ben kimim?

"Ya Şimdi Necisin?" Bu burguya takılıp kaldım dünden beri. Sağanak sonrası oturduğum soluk pencerem, Tüten Çay Evi'm, dost sükûnetim... pırıl pırıl bir gencin ekran görüntüsü bu sorudan ibaretti, bir anlık gördüm. Yüzüne baktım, anladım, mutmain oldum, sır açtı hazinesini, o güzel yüze gülümsedim kocaman, uzun bir aradan sonra öyle ferah öyle sevecen.-Annemin sürmesi işe yaramış mıydı ne?- ilk. Şimdi.....

Ben Rabb'in mucizesiyim; dert de benim derman da. Ben O'nun ruhundan bir emareyim; her sabah doğan güneşle yenilenen bir nişâneyim, doğmam da mümkün, kaybolup gitmem de. Seçtiğim kadarım, kapladığım oranda yayılır hâlem, dağılırım dört bir yana istersem, karanlığı parça parça edecek gücü verene şükürle.

Ben bu 'burgu'nun etrafında bir müddet daha dolanmadayım; ister benimle tavaf eder dünya, ister dönenip durur fersiz bir gözde, banane.

44 yorum:

  1. Yazının ana temasının havasını biraz bozacak, o nedenle beni mazur görünüz, temaya uygun yorum ve sorularım da illâki olacaktır, ama merakımı celbetti ve şu 'Tüten Ev' nerde imiş diye bir bakıverdim Google haritalardan.. Hemen komşusu da Serencam Dükkan.. Kelime çok tanıdık geldi elbet.. İsmini siz mi bahşettiniz diye sormadan edemeyeceğim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet sevdiğim bir kelime ama dükkan ilgi alanıma girmiyor😉

      Sil
  2. Tüten Ev.. Aynı zamanda tüttürülen bir ev midir bilmiyorum, ama yapısal olarak çok cezbedici geldi.. Kalbe dokunur bazı mekanlar.. Zaten kendisi bizzat geçmiş zamanın taş duvarlarına işlediği mekân yine geçmiş zamandan bazı karelerle, fotoğraflarla, figürlerle, kitaplarla ve hatta çocukluk zamanlarını çağrıştıran Coca Cola şişeleriyle bile burada güzel çaylar içilir dedirtiyor insana. Ama çayın bahane olduğu, aslolanın çayın beraberinde gidenin ne olduğu değil midir hep? Öfkeyle tüttürülen ile aşkla tüttürülenin çaya katacağı haz aynı mıdır, velev ki bu bir kaç cümle söz olsun, büyücek bir konuşma olsun, ya da sadece yağmuru dinleten uzun bir sükûnet hâli. 'Kaçak' da nedir yâhu, çayın hasına ne kötü bir yakıştırmadır bu!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sırayla gideyim o halde.
      Evet tüttürülen hem de çayın yanında bolca da tüttürülen evimiz, yalnız dışarıdaki masalardadır bu ve muhabbetin deli yerlere gittiği uzun saatler geçirdiğimiz o tahta sandalyelerdedir. Oldukça rahatsızdır kendileri velâkin el değil ama yürek mahkûmdur bu hâle. Patron çayı iki şekil demler, kimin hangisini içtiğini bilir, vaktinden önce yalvarsan getirmez çayını, git dolaş gel ya da gelme diyecek kadar da eyvallahsızdır. Eskimiştir çay, yahu doldur işte ne var dersin, bin laf işitir pusarsın köşene. İlkeleri delinmez, delmeye de kıyılmazdır zaten.
      Evet o duvarlar zamana nazire yaparcasına alır içine insanı. Benim aymazlığım her girdiğimde mekâna orada hep duran bir figürü yeni keşfetmiş gibi heyecanlanmamdır, henüz buna bir teşhis konulamadı:)
      Dediklerinizin hepsi mümkün; kavgasını yapmak da gidişatın, aşkla dalmak da en derin muhabbetlere. Sükûnet mi? İşte o bir anda hissi kalbel vuku ile varılan bir kararla gelir ve dalıp gidilir kim bilir hangi zamanın hangi köşesine.
      Çayın hası… İşte bu konuda buluştuğumuza ne sevindim bilemezsiniz. Ne demek kaçak, çayın haasıdır kendileri ve mübağalasız en has çay Tüten’de içilir:)

      Sil
  3. Elvan Gazoz ve Tipitip de gözümden kaçmadı.. Ve Vita Yağ tenekelerii.. Milletçe margarinle nasıl kandırıldığımız hikâyelerine girmeyeceğim. İnsanın belki de en mutlu olduğu zaman dilimlerini hatırlatması bâbında kayboldum ben.. Yoksa Fruko Gazoz şişesi olsa olsa bir tacir kafanın ürettiği tatlandırılmış ve bolca gaz eklenmiş aromalı bir su fikrine cam ambalaj olur sadece.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mesele zaten figürlerin mahiyeti değil, bizi götürdüğü derya deniz hatıralar…

      Sil
  4. Sağ taraftaki kitaplığını, raflarındaki şiir kitaplarını ve Daima Edebiyat dergilerini, dışardaki şairlere giden yol levhalarını da aşkla olan çaylı sohbetinize şahit kılarsınız muhtemelen..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aksi mümkün mü? Elbette. Mekânı aşk olanın sohbeti kîl u kâl olabilir mi?

      Sil
    2. Bu arada küçük ama önemli bir düzeltme: "Ya şimdi necisin?" idi ekrandaki cümle, onarıldı.

      Sil
  5. Son 2 yazıda da 40'ar yorum olmuş. 40'ın büyüsü bozulmasın deyü buraya yazıyorum.

    Yoruldunuz mu yazmaktan, hemen kabuğunuza çekildiniz yine?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle mi olmuş? E yorulmam normal. Üstüne bir de yatılı misafir ağırladım efenim, henüz uğurladım kendilerini. Ha bir de gün ışıyana kadar yol çalışması vardı, silindirlerle kapımın önünden geçip durdular, binamı da titrettiler bolcana. Gerçi son beş gündür etraftalar sabaha doğru azad ediyorlar bizi. Daha sayayım mı, içimden saydıklarımı yazmıyorum elbette:)

      Sil
    2. Unutmadan bir satır okuyamamanın verdiği sinir... Üstelik uzun bir aradan sonra yeniden iştahlanmış ve okumaya tam gaz başlamışken...

      Sil
  6. "Mazeretim var" diyorsunuz yani. Peki, silindirler bizim üzerimizden geçmeden susalım o vakit.

    YanıtlaSil
  7. 'Yeterince dinlenilmiştir, evet evet dinlenilmiştir.' diye söylenerek geçti eski bir han kapısının önünden.

    YanıtlaSil
  8. Sonra bir an için duraksadı ve kapının tokmağına gidiverdi eli.. Hancı ile ilk ne zaman tanıştığını hatırlamakta güçlük çekti yaşlı hafızası. İstemediklerini kovmakta pek mahir olan hancının ne yapıp edip suyuna gitmeli ve onu pek sinirlendirmemeliydi. 'Ne olursan olsun!' kabilinden vurdu tokmağı kapıya... 'Ben geldim yine' diye seslendi içinden, 'Ben geldim.'

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hancı cevap verdi: Uzun oldu çok uzun, hatırlanamayacak kadar... Sen kimsin diye sormaktan da vaz geçeli çok oldu. Daimi Yolcu koydum adını- 'Anonim' ismini tuhaf bulduğum için:)-her defasında da 'hoş geldin' demekten de imtina etmedim. İstemedikleri değil, yolunu şaşırmışlar bu handan içeri giremez, girse dahi tutunamaz. Zira Hancı hadd ve hudut sınırında konuşlandırmıştır hanını.

      Sil
  9. Hancının kapıyı açacağından pek de emin değildi. Hem 'Bu saatte handa ne işin var?' derse hancı, ne cevap verecekti? Pek de hazırlıklı değildi bu soruya. Herkesin aksine gündüz dinlenip gün battıktan sonra çalışan zihni bu soruya bir hazır cevap aradı. Fakat kitlenip kalmıştı. 'Feride' dedi, birden evet 'Feride'. Hancının bunu duyunca kalbinin yumuşayabileceğini düşündü, başka da bir şey söylemeye lüzum yoktu, giriş için. Aslında bir giriş parolası gibiydi 'Feride'..

    YanıtlaSil
  10. Hancı, kapının ardındaki gölgeli siluete kaşlarını çatarak baktı. “Bu saatte handa ne işin var?” diye sordu, sesinde hem merak hem de bir parça kuşku vardı. Yolcu bir an tereddüt etti, zihninde sözcükler birbiriyle çarpışıyordu. Sonra kararlı bir nefes aldı ve usulca, ama kendinden emin bir şekilde, “Feride,” dedi. Hancının gözleri bir an irileşti, sonra yavaşça yumuşadı. “Feride, ha?” diye mırıldandı, sanki bu isim ona uzun zamandır unutulmuş bir hikâyeyi hatırlatmıştı. Kapıyı ardına kadar açtı, içeri girmesine işaret ederken, “Gel bakalım, yolcu. Feride’nin hatırına bu gece sana bir oda var. Ama anlat bakalım, o isim sende ne arıyor?”

    YanıtlaSil
  11. Yolcu, eşikte dururken hancının meraklı bakışlarına aldırmadan içeri adım attı. “Feride,” dedi tekrar, bu kez sesinde bir sır taşır gibi, “benim için bir başlangıç. Ama hikâyesi uzun.” Hancı, başını salladı, ocağın başına geçip bir bardak çay koymaya koyulurken, “Uzun hikâyeleri severim,” dedi. “Hele bir yerleş, anlatırsın. Feride’nin adı bu handa boş yere anılmaz.”

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Feride Her şeyin başladığı yerde durur; aşkın, ihanetin, sırların... hikâyelerin tam kalbinde durur Feride. O'nun tanıklığı hiç bir tanıklığa benzemez, yoldaşlığı soluksuzdur. Yargılamadan dinler Feride, en karanlığı da görmüştür çünkü O, en dibi de...

      Sil
  12. Yolcu, sırtındaki eski püskü çantayı yere bırakırken, zihninde Feride’nin yüzü belirdi. O yüz, bu handa anlatılacak bir hikâyenin sadece başlangıcıydı.

    YanıtlaSil
  13. 'Bir oda peşinde değilim. Hem anlatmak değil, dinlemek istiyorum Feride'nin hikayesini, birinci ağızdan, birinci yürekten..'
    Hancı, yolcunun sözleriyle duraksadı, elindeki çay bardağını yavaşça masaya bırakırken gözlerini ona dikti. “Feride’nin hikâyesini mi dinlemek istiyorsun?” dedi, sesinde derin bir yankı, sanki yılların tozuyla örtülmüş bir anıyı eşeliyordu. “Birinci ağızdan, ha? Birinci yürekten… Bu handa Feride’nin adı anılır, ama onun hikâyesini anlatacak yürek burada değil. O, bu taş duvarların ötesinde, bir yerlerde, belki hâlâ yaşıyor, belki de sadece bir efsane artık.”



    YanıtlaSil
  14. Yolcu, hancının gözlerindeki dalgın parıltıyı yakaladı. “Efsane de olsa, gerçek de,” dedi, “ben o hikâyeyi senden duymak istiyorum. Feride’nin bu handaki izlerini, senin bildiğin kadarını. Oda istemem, sadece anlat.”

    YanıtlaSil
  15. Hancı, bir an sessizce ocağın çıtırtısına kulak verdi. Sonra, ağır adımlarla masanın başına geçti, sandalyesine çöktü ve derin bir iç çekti. “Peki, yolcu,” dedi, “ama bil ki Feride’nin hikâyesi bu handa başlar, ama burada bitmez. O, bir bahar gecesi kapıyı çaldığında, tıpkı senin gibi, bir sır gibi gelmişti. Gözlerinde fırtına, yüreğinde bir yangın vardı. Anlatayım… ama önce, sen niye bu kadar meraklısın o isme? Feride, senin için ne ifade ediyor?”

    YanıtlaSil
  16. Yolcu, hancının sorusuna cevap vermeden, sadece sandalyesine yaslandı ve “Anlat,” dedi, gözlerinde kararlı bir bekleyişle. Hancı, başını salladı, ocağa bir odun daha attı ve başladı: “Feride, bu hanın ruhuydu bir zamanlar. Onun gülüşü, bu duvarları ısıtırdı. Ama bir gece, ay karanlığa gömüldüğünde, o da kayboldu. Geriye sadece adı kaldı… ve bir mektup.” Hancı, masanın çekmecesinden eski, sararmış bir kâğıt çıkardı. “Dinlemek istiyorsan, bu mektuptan başlamalıyız.”

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam da burasında tuhaf an yaşandı ve...

      Sil
    2. Bir sonraki çıtırtı kalan son mektuptandı.

      Sil
  17. Bahar, bir bıçak gibi keskin,
    Bu handa durdum, ay titriyor.
    Kapının gıcırtısı, içimde bir sokak,
    Feride’yim ben, adım bir çığlık,
    Taş duvarlarda yankılanır, usulca.

    Hancı, bakma öyle,
    Gözlerimde fırtına,
    Yüreğimde bir yangın,
    Küllerim bu handa, ocağın başında.
    Bir gülüş bıraktım,
    O bile emanet,
    Bir geceye sığmaz hikâyem.

    Yollar benim, toz benim,
    Ama zincirler hep bende.
    Feride dedim,
    Bir bahar dalı,
    Kırıldım, savruldum,
    Hâlâ dallardayım,
    Ama kimse görmez.

    Bu mektup, bir bıçak,
    Keskin, sessiz,
    Hancı, sakla bunu,
    Kimse bilmesin.
    Bir yolcu sorarsa adım,
    De ki: “Feride,
    Rüzgârda bir yara,
    Kapanmaz.



    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Feride hep yara, hep yara...
      Kalbinde bir şiirle, geldiği gibi kayboldu ufukta. Karlı bir geceydi ve Aşk'la gönenmiş bir hikâyeye Aşk'tan kovulmak yakışmazdı diye, tozunu bile kaybetti rüzgâr, izlerini sildi kardan.
      "sana geldim denize giden ırmak gibi
      yatağımı değiştirdim dağlarıma kıydım
      her şeyi boşladım senin uğruna
      dostlarımdan ayrıldım çocukluğumu unuttum
      ömrümün her damlası tuzunu sonsuzluğundan aldı
      güneşin dağıttı foltlorumu
      kanımın düşlerimin çılgınlığımın ecesi
      sana verdim belleğimi bir tutam saç gibi
      artık yalnız senin karlarında uyuyorum
      yatağımdan çıktım perilerimi kovdum
      boşverdim nicedir efsanelerime
      efsaneler ki onlarda
      Rimbaud vardı Cros ve Ducasse vardı
      gece yarısı ağlayan Valmore
      Nerval ve ipi vardı
      Lervantov´u vuran kurşun benim yüreğimden geçerdi
      ayaklarınla böldüğün
      ellerinle saçtığın yüreğinden
      bir zorlu yel gibi ormana tutkun
      sabah süpürülüp evden atılan
      bütün bir gün görünmeden sabredip
      yeniden gelen tozum
      sarmaşığım sessiz soluksuz büyüyen
      sana bağlı bir sarmaşık sökülüp atılıncaya dek
      basa basa aşındırdığın taşım
      iskemleyim seni bekleyen eski yerinde
      alnının boşluğa bakarken yandığı camım
      yalnız sana yönelmiş beş paralık bir romanım
      bir mektubum açılıp sonra okunması unutulmuş
      tamamlamaya değmez yarım kalmış bir tümceyim
      ürperişi çiğnenmiş odaların
      geçerken yaydığın güzel kokuyum
      ve sen çıkıp gidince mutsuzum aynan kadar"

      Sil
  18. Hancı, soluk kâğıdı elinde evirip çevirdi, gözlerinde bir eski yara, sonra mırıldanmaya başladı. Sonra kâğıdı masaya bıraktı, gözleri yolcunun yüzünde. "Feride pek anlamazdı şiirden.. Ama kendisi... bir şiirdi işte Feride.."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şiir olmayı seçmek... Bundan daha anlamlı bir paye var mıdır Hancı'nın diyarında, bilmem.

      Sil
  19. "Şair mi olmak, şiir mi?" Yolcu hep bunu düşündü, Feride'yi dinlerken.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şiir olmak için Şair olmaklığın bir manası yok Feride'nin dünyasında. O hiç var olmamış bir efsanenin peşinde, kim bilir nerede?

      Sil
  20. Hancı, yolcunun dalgınlığını fark etti, ocağa bir odun daha atarken, “Feride de bunu sorardı,” dedi, sesinde eski bir dostu anar gibi bir hüzün. “Geceleri, bu masada, mum ışığında, ‘Hancı,’ derdi, ‘söz mü kalır, yazan mı?’ O, şiirdi ve şair olmaktan hep korkardı. Sanki yazsa, biterdi her şey.”

    YanıtlaSil
  21. Hancı, gülümsedi bir an, ama gülümsemesi kırık bir aynaydı. “Feride, şiirini yaşadı, yolcu. Bu mektup, sadece bir gölge. Onun asıl dizeleri, bu handan çıkıp gittiği gecede, rüzgârda kayboldu."

    YanıtlaSil
  22. Feride, bir bıçak, geceye saplanmış, bense bir yolcu, yaranın gölgesinde. Handa mum titrer, rüzgâr sızlar kapıda..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "olmasam da hey feride tüten geceler
      feride, yine tütünü türküye banar da içer"

      Sil
    2. Şimdi anlıyor musunuz şairlerle onulmaz hesaplaşmamı? Babil'in asma bahçelerinde salınırken Feride'de bilmiyordu gecenin karanlığında kaybolup yiteceğini?

      Sil
  23. Şairlerle hesaplaşman, hancı, bir çentik, bir türkü, bir sararmış pul.
    Feride kayboldu, Babil sustu, ama sen, hâlâ kazıyorsun hayatın eğrisine, doğrusuna, bir dize daha, bir yara daha. Tren gider, türkü biter mi sanırsın? O yeni yetme kız, sende, hâlâ tünüyor, Babil’in gölgesinde, bir çentikle, bir düşle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Başka türlüsünü bilmediğinden, bilse de aklı yetmediğindendir o.

      Sil