-"Dile muhtâç sanırsın sükût ile gezeni,
O sükûtun içinde nice beyân bulunur. "
Sükût ile gezenin gözleri nasıl bakar? Bir çiçeğe dokunurken hangi dilde söylenir şarkılar?
Hâlâ dile muhtaç sanır ihtiyatsız belleğim, hala bülbüle figân eder de güle kalbinden verir.
-Bedenlerimiz yorgun belki, biraz da inceldik solduk oruçlu günlerin hatrına. Yaza geldi, sıcaklarda nasıl tutarız, ne ederiz bütün gün susuz sızlanışlarımıza tokat gibi cevap: Bütün ramazan yayla esintisi, hep bir bahar güzelliği havada. Ah bu dilimiz yok mu bu dilimiz!...
-Geldi... Su gibi geçti... Şimdi ağırbaşlı bir sevda gibi terk ediyor bizi. Kim ne kadar kazançlı çıktıysa budur savmın getirdiği...
-Arşiv tararken öfkeyle yazıp sonra da zihnimin dipsizliğinde unuttuğum notlar düştü ekrana. "Anneler bağışlar toylukları" demişim. Demişim de ben bütün "anne"liklerimin üstüne hafızamın süngerini çekmişim. Ne garip hatırlamak ve ne kaderdir unutmak... Kuşkusuz ki cilveli bir kaderdir unutmak...
-Uzun bir kışa huzursuz bir kalple girmek istemiyorsan son bir hamle yapmalısın ve yenilmemelisin kendine...
-Ellerim klavyenin tuşlarında gezinirken serseri, gözlerim gelip gidip kitaplığımda hep aynı kitaba takılıyor: Biraz yağmur kimseyi incitmez. Ah doktor bilsen bir tek damlasının kalbimde açtığı yarayı, bir bilsen...
"Ama sen yine de şemsiyeni /Almadan gel ilk otobüsle"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder