Havada güneşin nazlı soluğu, kış biraz da edalı bir işveyle saklıyor kendini bu saklambaçta.
Ipılık bir günün enerjisini içime çekmek için ne kadar da hevessizim Yarabbi. Hani şöyle bir Ya Allah diyen çıksa içimden dışıma doğru ve sürüklese beni dış kapının dış mandalına. Bir son gayret ve işte sonunda...
Ruhum aksi ya, güneşin bir bulutun arkasında bana nazire yapışına hayıflanıyorum önce. Adımlarıma ağız dolusu şükranlarımı sunuyorum ardından. Yahu altı üstü çıktın sonunda sırça sarayından, biraz kış yürüsün damarlarına, üşüsün ayaz görmemiş ruhun, üşüsün pussun.
Nihayet olmaktan uçtuğum yerdeyim, kitapçımın merdivenlerini ağır ağır tırmandıkça içimden kendimi öpmek geliyor şöyle alnımın en alımlı yerinden ve kutlamak her şeye rağmen.
"Hoşgeldiniz Nur hanım, safalar getirdiniz"
Kitapların içindeki zerafetle akrabalık kuran bütün kitapçılar için şükran duyduğumu söylemiş miydim?
"Hoş buldum efendim, hoşbuldum" da...
E içerisi zemheri, kitaplar da benim gibi üşür sanıyorum ve birden burkuluyor içim. Zarif kitapçım hemen fark ediyor durumu- artık nasıl acınası bir halde dolaşmışsa gözlerim raflarda- koşup klimanın kulağını çekiyor.
Şimdi tamamız artık, ben, masada her zamanki gibi hazır duran demli çayım-Esat Abinin çayları gibi olmasa da- ve kitaplar...
Çıkarken güneşin buluta yol verdiğini görüp gülümsüyorum usulca. Hava ılık, ruhum barışık-artık kimi bulursa-, dilimde ıslık ha vurdu ha vuracak kaldırımlara...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder