28 Haziran 2010 Pazartesi

Sakî ! Yollar Seyrine Zulüm

uzun uzun cümlelerle kurgulamak isterdim hikayeni ve yol üstü duraklarında bıraktığın izlerin resmini çizmek isterdim bir soğuk seher sabahında...


Oysa o kadar dar ki zaman ve yolların hatrı öyle derin ve sahici ki.
Dünya mı döndükçe vuruyorum kayıtsızca yollara, yoksa...
Ben niye herhangi bir yolcu gibi dayayıp başımı cama, hüzünlü ayrılık öykülerinin yalın kahramanlarına öykünemiyorum?

Neden en afili cümlelerimi bölüyor muavin çocuk olmadık yerinden? "Abla,bir şey içer misin?"
İçerim ama mümkünse elinden olmasın Sakî !...

Hatta mümkünse geç beni yolculuk boyunca, ister tek ister çift ama geç beni, tanıma, görme, konuşma, bölme karanlığımın kesiksiz çizgilerini.

Bön bön bakıyor bana, "çattık"edasıyla,e o kadarını anlıyorum artık. Bir zamanların "uzun yol otobüsleri kabusu"ydum ya; biliyorum muavinler için bir şeyler içecek yolcunun elleri içindir herşey. Uykusundan uyandırılma pahasına vazgeçilmezidir.

Yalnız bu hüsnü niyetime karşılık gelecek zamanın hiç bitmemesini umarken ben, hatırlamadığım yerinden yeniden ve bir gece yarısı operasyonuyla durduruluyor otobüs. Arkalardan bir kadın çocuğunu "zorunlu ihtiyaç" gerekçesiyle ite kaka yuvarlıyor merdivenlerden.(Yine orta yerden almışlar biletimi, bizim ailenin erkekleri ne kadar seviyorlar sallapati işleri)

Çocuk biraz aksiyoner ruhlu, bir orduluk gürültü çıkarıp çekip alıyor uykunun kucağından yolcularımı.(E ben onlara hikayeler yakıştırmayı en çok uykularında seviyorum ya, bozuluyorum bu duruma ister istemez)

Muavin aynı gevşek-bana hep sinir bozucu gelen-tonlamasıyla kısa cümleleri uzata uzata anlatıyor seyrü seferimizdeki beklenmedik aksamanın nedenini.

Neyse ki çok geçmeden bu kesinti nihayet buluyor ve bizim işgüzar muavin yanımda alıyor soluğu. "Abla,lambanın ışığı yetmezse benim küçük el fenerini tutayım deftere, gözlerini bozacan sonra"

E yok artık,ben hep aynı kabusu görmek zorunda mıyım her yolculukta Allah aşkına?
Yanımdakini ninnilerle uyutana kadar canım çıkmış zaten. Hazır "mola"dan dönmüş afacanı elimdeki topkekle kandırıp koltuğuna yollanmaya zar zor ikna etmişken ve yeniden gece ve yolculuk aşkıma rücu etmeye bütün ruhumla hazırken...

Kardeşim diyorum-ki en son beyefendi dediğimde muavin bunu ilan-ı aşk olarak kabul etmiş ve beni içecek sağnağına mahkum etmişti-

Kardeşim; aç kulağını ve beni iyi dinle.Otobüsün orta -halli- yolcusu gibi görünebilirim,-ki dönüşte bu faturanın acısını hemcinslerinden ziyadesiyle çıkaracağım sana yemin-sessiz sakin duruşuma bakıp bu abla içi geçmiş çaylarımın katline karar kıldıklarındandır hayalleri kurabilirsin.

Şimdi;aklını resetle-valla burada kayışlar kopmuş bende,kabul ediyorum- ve tekrarlamama meydan verme.
Ben, gece yolculuklarını severim, zira elbet en gevezesinin bile uyku denen illete yenik düşecek bir ruhu vardır(en azından umudum bundan yanadır)
Gece kendini yolculuğun kollarına bırakırken, hayallerin dizginlerini koy verir. Kelimeler karanlıkta daha bir fiyakalı kaydırırlar kendilerini esrarengiz harflerin yamacına.

Daha neler...Maazallah…

Hiçbiri ağzımdan çıkmadı tabi şizofrenik cümlelerimin, zihnimin koridorlarında birbirlerine çarpa çarpa köşe kapmaca oynamalarına izin verdim sadece.Yoksa zavallı muavin uzun susmalarımdan -ki zannedersem bakışlarımla da bir parça ele vermiş olmalıyım ki kendimi-ürküp şoför koltuğunun yanında alır mıydı soluğu.Yaşayan-normal-bir organizmanın bardağına çay doldurmaya meylederken O, ben yeniden dönüyorum nihayet.

Sana dönüyorum,geceye ve Sana.

Şimdi bunca tantanadan sonra nasıl diyorsundur,nasıl? Bir dargın bir barışıksın hayatla…

Ben şiirimi avuçlarında koyup kendimi yollara vuralı beri,

Ben, gözlerinin en mahmur halinden taşan masallar kadar bile becerememişken yürümeyi düz yolda,

Ben, dilsiz bir aşkın kelimelerine hükmedemezken,

Ben…

Kalbimi kırıyorum yine en kolayından,önce kendiminkini.Ne yaparsam yapayım,sana gelene kadar tüm sûretlerimi katletmeden durmuyor içimin sesi.

Bir de muavininki:
“Abla ! Sen suratınla dövdün beni ama olsun. Bari bir nescafe ikram etsem sana, şöyle iki poşet bir bardağa,demli demli,ha?”

Hadi olsun,diyorum madem.Yalnız iki tane olsun.
Biri bana,biri O’na…Gözlerim boşlukta...

Bu muavinin son ikramı oluyor doğal olarak. Artık gece uzun, yollar tam kıvamında,kalem kendini ilk uçurumdan boşluğa bırakmaya hazır, gözlerim kahvenin darağacında cinfikir, sen kahvenin telvesiz tarafında uzak…

Sahi,Hoşça kal demiş miydim sana ?…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder