Zıtlar arasında yaşadurmak ve dahası dengede kalabilmek, düş ile gerçek arasındaki örüntüde aklı koruyabilmek…
Bu dünyaya atılırken eksik parçamızı arayıp durduk. Sevincimizde bile karanlıkla oynaşmaktaydı gölgemiz. Bu yüzden derinine indikçe kaybolmaktan korktuğumuz ama ‘giz’in cazibesinden kendimizi alamadığımız, bu çelişik hâllerle oradan oraya savrulduğumuz bir âlemdi dünya. Belki de hep hayâldi tutunduğumuz sıkıca, kaybetmekten ölesiye korktuğumuz.Bu kitap eksik parçamızın rüyasına ortak ediyor bizi. Adem’in serüvenine, aydınlık ve karanlığın el sıkıştığı cenk meydanına, zirvelere yolculuğun çetin ve zorlu dönemeçlerine, varlık ve yokluk kavramlarını hep ve yeniden revize etme ihtiyacı hissettiren sorgulamalara…
Tuhaf bir zamanda- kuşkusuz yine tam vaktinde- epeyce geciktirilmiş bir okuma, Filibeli Ahmet Hilmi'nin A'mâk-ı Hayâl'i. Hayâl'in derinliklerine öyle delice bir yolculuk ki; bir süre sonra Yazar'ın fantastik dünyası gerçeğiniz oluveriyor, yaşadığınız hayatsa kuşkusuz bir hayâl ya da rüya.
Ne diyelim? Aynalı Baba’sı olmayana bir kahveyi ve ince bir ney sesi eşliğinde görülecek rüyaları çok görmemeli.
Peygamber (S.A.V.)'in ve onun ashâbının hayatında, dilinde, özünde, sözünde olmayan herhangi bir kavramı, bir hayat, bir tefekkür yâhut teşekkür şeklini, sözde kurnazlıklarla dinin tam orta yerine boca edilen, aslında Yahudiler’in İslâm’ı dejenere etmek gayseiyle özene bezene büyüttükleri Batınîlik’ten ya da Hint Sufizmi’nden devşirme bir şekilde İslam'a sokulan ve sözde nefis terbiyesi ve tezkiyesi adı altında takdim edilen tüm bid'atları, iyi düşünüldüğünde türlü türlü şirkler içeren tüm uygulamaları, önce 'vahdet-i vücud', sonra sözde ona reddiye olan 'vahdet-i şühûd' ve benzeri akımları ve beraberinde getirdiği, İslâm'ın sade, basit, tertemiz ve şirkten uzak ana yolundan uzaklaştıran her türlü tezviratı, sonradan icâd edilen ya da aslında var olduğu ama sonradan isimlendirildiği iddia edilen türlü muamelatı, ve ‘fazla ibadetten ve fazla zikirden, ve fazla tefekkürden kime ne zarar hasıl olmuş?’ gibi şeytanî bir planla insanı sağ tarafından ve gönlünden vuran bir yöntem ile özden sapmayı perdeleyen tüm şark kurnazlıklarını toptan reddediyorum.
YanıtlaSilSakin efendim sakin, bu ne hiddet? Bir roman bu, adı üstünde kurgusal bir roman. Bu kadar anlam yüklemek aşırı yoruma kaçar. Kimse Raci'nin düş yolculukları üzerinden belirlemiyor zaviyesini. Evet itirazlarınızın haklı tarafları olabilir ama ben bu kitabı yazarın fantasia dünyasını ele alış biçimiyle değerlendirdim. Rüyaların giz'ine çevirdim projektörümü. Tarkovski'nin Stolker'ını izler gibi.
SilHiddetim size değil efendim.. Suyu filtreleme ve temizleme iddiasında olup da aslında suyu bizzat bulandıran, ve onun saf ve duru halini bozan tüm cereyanlara. Oysa ne kadar da şirinlikler yapıyorlar, insan ruhunu tamir ettiklerini ve başka bir boyuta evirdiklerini sanıyorlar ve dahi iddia ediyorlar.
YanıtlaSilİşte tam da bu iddiadan dolayı kafalarının nasıl çalıştığını bilmek ve okumak lazım. Ruh ve yaratılış serüveni fıtrat gereği merak duygusunu dürtüyor insanın. Son zamanlarda özellikle birçok uyanık bundan nemalanıyor, doğru. Ben sizin kadar köşeli bakmıyorum, meşrebince buluyor insanlar yollarını, samimi olanlar gerçeğin süzgecinden illâ ki geçiyor ve su yatağını buluyor sonunda.
SilMeşreb: Su içilen yer..
YanıtlaSilİslam'ın tertemiz, dupduru meşrebinden su içmek dururken, bilerek bilmeyerek, kasıtla yahut hüsn-ü zan ile kirlenmiş ve kirletilmiş su kaynaklarından beslenmek ve fıtraten pâk olan zihni ve ruhu kirletmek, kirletmeye fırsat vermek, bunun önünü açmak ve bunu 'önemli olan niyettir efendim' kabilinden bir yaklaşımla kılıfına uydurmak ve hatta süslemek, cezbedici hâle getirmek ne kadar masumane bir davranıştır? 'Akletmez misiniz?' sorusuna muhatap olmaktan kurtulabilecek miyiz, bir çok şeyi aslından saptıranlara hüsn-ü zan besleyerek ve hoş görerek?
Akletmez misiniz sorusunun muhatabı tek tek her bir insan. Dolayısıyla basiret sahibi olan ayıklamayı da bilecek, vasatı ve duru olanı da tercih noktasında yolunu merkezden uzaklaşmadan çizmeye gayret edecek. Hüsn-ü zan beslemek ya da hoş görmek niyetinde hiç olmadım, Allah oldurmasın. Niyet çok önemlidir evet, hareket de ondan bağımsız bir unsur değil. Meşrebince buluyor derken kastım her yolum doğrudur diyene kocaman kucak açmak değil, akleden buluyor ama hangi yolla? Burasına karışmak haddinde değilim diye sonuçlarını sorgulamayacağım anlamı çıkmaz. Sorgular, muhasebesini yapar, havaleyi en doğru adrese yaparım. Sonrası O'nun bileceği ve kararıdır. Kimi gece gündüz zikrederek korur idrakini, kiminin zaten gecesi de gündüzü de zikirdir. Kimi bir 'el' ister çıkmak için kuyusundan, gücü yetmez, kınamam. Uzanan 'el'e bakarım sahih midir diye, kararda değil dikkatte olurum. Toptancı olmak kolaycılık zannımca.
SilBatınî ilimlerle hiç iştigal etmedim ama okudum araştırdım gözlemledim. Toptancı olmamayı bu merkezden hareketle öğrendim. Sizinle aynı düşünmüyorum kısacası ama tartışmanın da manasız olduğunu da-çokça tecrübeyle sabit- biliyorum. Bakalım Mevlâm hakkımızda ne hüküm verecek, beklemedeyiz.
YanıtlaSilToptan alır, toptan satarım, perakende ile işim olmaz. :)
YanıtlaSilPeki bu da mümkün. :) Tek tek almayı tercih ediyorum bense, her birini görerek, dokunarak...
SilMerak duygusu işte neylersiniz:)
Öyle söylediğime bakmayın, iddianızın aksine toptancı değilimdir aslında. Ama doğruların eğilip bükülmesine, kaynakların usulsüzce tevil edilmesine ve suyun kirletilmesine tahammülüm yok sadece. Onca hurafe, bid'at ve görünen, görünmeyen şirkler içermesine rağmen, kendilerince bir kavramlar dünyası, itikad ve düşünce sistemi, doğruluktan uzaklaşmış bir kulluk yapısı icad edenlere, geçmişte icad edilmişlere tabi olanlara ve bunu dinin hası ve özü gibi gösterenlere kapılarımı kapattım. Yüzlerce yıl bu tip akımların zaman zaman renk ve şekil değiştirerek, başka kalıplara girerek, allanıp pullanılarak gerçek kulluk ve nefis terbiyesi olarak takdim edilmesine karşı suskun kalmanın mesuliyetini taşımak ağır geliyor. Geçmişte edebiyat ve kaynağı hiç sorgulanmadan inanılan menkıbeler tarihi bunu kurumsallaştırmak için bir vesile olarak kullanıldı. Bugün araçlar şekil değiştiriyor, görüntü başkalaştırılıyor, başka cezbedici unsurlar ekleniyor, ancak aslın tahrifatı değişmeyen tek şey olarak kalıcılık arz ediyor.
SilTartışmayı son yazınızın temasından ve yazının ruh halinin merkezinden oldukça farklı bir mecraya çekmek istemezdim. Bağışlayın.
Sil'Tartışmak' kelimesi bile yoruyor bu aralar, sıcaklardandır diyelim. Doğrusu nedenini tam çözemediğim bir sıkıcı hâl üzere ruhum. Hani öylece boşlukta salınma ihtiyacı ve isteği duyarsınız veya buna benzer bir şey. Değdiğim herkeste var olan bu hâli henüz çözümlemekte acizim ama yorucu olduğu kesin. Sizinle bir ilgisi yok yani, tamamen kendimle çekişme ya da çekişememe durumu:)
SilDurduk yere canınızı sıktım galiba. Hakkınızı helal edin.
YanıtlaSilEstağfirullah, niye canımı sıkasınız. Yazmakla meşguldüm, diyâr değiştirmiştim yani. :)
Sil