“Ey aşk!
Derin bir suya dalar gibi
Evin yolunu arar gibi”
Bir gün döneceksin o köşeden biliyorum, kesişecek yollarımız. Oturacağız şehrin tarihine mührünü vurmuş caminin dibinde, Çay Evi’mde. Başka türlüsüne düşmem kaydımı, yaslamam kelimelerimi soğuk yüzlü caddelerine şehrin. İllâ şaşıracağız nihayet, taşın ruhu gülümseyecek bize, anlayacağız neden şimdi, neden bu dönemeçte?
Önce Patron’a bir selam çakacağım, bir bakışımla şıp diye çözüverecek düğümü: Herhangi bir günde değiliz, herhangi bir konukluk olmayacak bugünkü, çözecek ve çayın demini yoklayıverecek sessizce.
-Hocam size kaçak veriyorum, misafiriniz?
-Gülümseyen gözünde bulacağım cevabımı: Aynısından, elbette.
O gün geldiğinde kurulmayı bekleyen cümleler, birkaç sitem sözcüğü eşliğinde ezber edilir de, bulamaz yolunu önce, düzgünce. Tıkanacağız, bunun da tatlı bir girizgâh olduğunu bileceğiz de. Hiçbir yerine nasılsınlar iyiyimler serpiştirilmemiş huzurlu bir sukûnet saracak havayı. Kuşkusuz bir başka mevsimin açılmamış kapağındayız; sandıklar dolusu günce, yılların getirdiği tatlı yorgunluklar, geçmiş hanesine yazılmış hikâyeler ama belli ki hiç eskitememiş zaman, o heyecan ve yağmur ipince…
Patron çayları takdim ederken her zamanki zarif edasıyla, bakışıp kısacık bir an gülümseyeceğiz O’nunla ve o sihirli cümleyi tekrar edecek yine: Şifa olsun hocam. İşte sohbeti arkına bağışlayan bu sihirli cümle olacak, tam da beklediğim günde ve umduğum köşede ve şaşmayan bir zamanın harikuladeliğinde.
Çok uzun sustum ben, müsaadenle yağmurun sesine eşlik eden sesin olsun sadece. Anlat; kaç bahar geçti de üstünden kaç zemheri, kırılmadı şevki aşkın, bozulmadı havaya saldığı buhur, yıkılmadı bendi iç çekmelerin, söyle kaç mevsim sen hep böyle…
Sonrası, bıraktığımız yerde haylazlık yapan çocukluk, uzun sohbetlerimizde sabahı bulan sarhoşluk, saatin kadranına dur emri veren bu coşku… Sonrası bildiğimiz hâllerimiz; hem aşina hem ilk gibi; hem tutuk hem sel gibi…
Bir çay da aşka olsun.. Aşk olsun çay.. Çayın kendisi gibi de kaçak mıdır aşk? Olsun, kaçak da olsa, aşk olsun, bardağın içinde çay.
YanıtlaSilOlsun…
SilOkudum, bir kez daha okudum ve bir kez daha..Sonra dedim kikendi kendime: Tamam, biz Mehlika Sultan'ı arıyoruz..
YanıtlaSil"Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler..."
Aşıklık istidâdını yabana atmamak lâzım, dağlar tepeler aşmak ve menzilin deryâsında bir damla olmayı göze almak...
SilMehlika Sultan bilinmek istemiş ama bulunmak istememiş belli ki. O da maşukluk istidâdının sırrı olsun varsın. Köprüleri yaktırmayan aşk, laf ü güzaftır. Yanmayı göze alamayan ateşle korusun mesafesini, kaybolmaktan imtina edenin de çarıkları eskisin, daha ne diyeyim ki?:)
'Bilinmek istemek, ama bulunmak istememek'... Ne alıp veremediği var Mehlika'nın âşıkla?
YanıtlaSilBiz O'nun keyfinin kâhyası mıyız? Ne bilelim neyi murad etmiş bununla? Belki de hiç yoktur böyle bir Sultan da Şair, oynamıştır zavallı karîleriyle. Malûm yalancı yaftası astığım yerde durmaktadır hâlâ, inadım inat:)
SilEvet şairlerin yalancı olduğu iddianızı unutmak ne mümkün?
YanıtlaSiliddiadan bir fersah öte...
SilKalem erbabı ya da kelâm erbabı da bu daireye girmiyor değil mi, sadece şairler yani?
YanıtlaSilSorudaki 'hin'liği görüyorum ve arttırıyorum: şairler hancı, gerisi yolcu. Uğramak da bir seçim, yorgunluğu göze alıp hanı es geçmek de. yalancısına rastladım, her şeye rağmen yola revan olanına da. Neticede ne hancıyım ne yolcu, çetelesini tutmak için oyun kurucu olmayı seçtim. Karşı kıyıdan seyretme zevkini değişmem hiç bir şeye. Bu yüzden Mehlika'yla karındaşlığımız mümkün:)
YanıtlaSilNe hancı, ne yolcu gibi üçüncü bir seçeneğin olması ferahlatıcı bir unsur tabi.. Karşı kıyı tam olarak nereye düşüyor? Hangi oyunu kuruyoruz burada?
YanıtlaSilBenim kıyım belli, durağım da mütemadiyen. Ne oyunlar kuruyoruz bilseniz, nasıl şaşırıyor feleğini dünya, inanmazsınız. 'Farkındalık laneti' yerini eğlenceli bir oyuna bırakıyor. Kim hangi ağacın arkasına saklanmışsa kurtulamıyor sobelenmekten. Küçük bir kıyı burası, uğrak değil cazip olanı da bu yani şimdi. İşte bu tarafına tutkunum hani, aniden gülümseyiverişim yadırganmıyor bu yüzden. Ya da nemrutluğuma aldırmıyor geçenler, nasılsa geçiyorlar, seyretmeye devam:)
YanıtlaSilKavga etmeden duramıyorsunuz değil mi? Buyrun bir çayımızı için, alın nasibinizi madem:)
SilNeleri ya da kimleri sobelediniz mesela?
YanıtlaSilListe uzun... 'Miş gibi'lere zaafım en fazla, en eğlendiğim...
SilBiraz daha açık, sarih ve vazıh olsa bazı açıklamalarınız keşke..
YanıtlaSilİnsan ister istemez düşünmeden edemiyor, hangi tarafımız, hangi zaafımız ya da kötü huyumuz sobelendi acaba diye?
YanıtlaSilHaydaa! İşte size zaafınız: Her göndermeyi üstünüze alınmanız. Ben alınıyor muyum şairlerin hizasına hasbelkader yazılası tutmuş oluşuma? Ki sonuna kadar inkârdayım, şair değilim ben. söylenip duran bir meczup belki. Siz de inadına kızıyorsunuz safımı ayrıştırmama. Ne yapayım, iddiamdan mı vurulayım? Yok öyle, kalp hep tetikte:)
SilBelki biraz gıcıklık da biz yapıyoruzdur, alınmış görünme pahasına.. Nehrin bir de diğer karşı kıyısı yok mu ki?
SilOlmaz mı? Tam karşımda duruyor:)
SilE isim mi vereyim şimdi, adres mi ekleyeyim? Gıybete mi gireyim durup dururken gecenin bu vakti?:)
YanıtlaSilDiyorum ki; 'ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol' kaidesine riayet etmediğine şahitlik ettiğim kim varsa, bir yerlerde kesişmişse yollarımız, ekleniyor sobelenenler listesine. şairlere takıntılı değilim yoksa, boyunlarındaki yaftaya gıcığım. Bu da benim insana dair en derin yaram. Ha aynada kendimi o yaftayla yakaladığım olursa da, aman aman....
Özel bir tekniğiniz ya da sizin bir yazınızda şahit olduğum ifadenizle bir 'turnusol kağıdı'nız var mı, nasıl sobeliyorsunuz?
YanıtlaSilTeknik filan yok, ne de bir sihirli formül. Bodoslama kalp yordamı... Aşık değilsem zihnim berrak, yok Deli Leylâ'lığım tutmuşsa eyvah. Sevgili'nin de dediği gibi: Bir çocuk bile kandırabilir seni.
Sil'Bodoslama kalp yordamı'.. Allah'ım sen nelere kadirsin.. 'Kalp yordamı' ile 'bodoslama'yı bir araya getirebilmek özel bir kabiliyet gerektirir. Bizim 'çakra'lar yandı.
YanıtlaSil'Çakra' neydi yaw? İlgi alanıma girmeyen kavramlar da sayenizde lugatımıza girmeye başladı,
Böyle de bozguncu bir tarafım var, sakının kendinizi:)
SilHadi ben kitabıma döneyim, siz çakralarınızı dinlendirin, idareli kullanın yalnız, lâzım:)
'Daha Karpuz Kesecektik!' isimli kitabı mı okuduğunuzu düşünüyor(d)um.
YanıtlaSilYalancı Tanıklar Kahvesi. Kitabın adı bu, ironi yok dümdüz kitap adı:)
SilKarpuz mevsimi de henüz bitmemişti hani..
SilE tabi, kim bir romanı suyun karşı kıyısından laf yetiştireni cevaplamaya tercih etmez ki?
Olur mu öyle şey, kesilir o karpuz, yetiştirilir o laflara cevaplar bu kıyıdan, hatta okunur o kitap aynı zamanda. Yalnız beni uyuz eden şu romanın kahramanıyla son bir kavgam var daha. E benim çakralara da yazık, sadece sizinkileri mi kollayayım?:)
SilSizin canınız kahve ve duman çekmiş olabilir, sakın roman kahramanı bir bahane olmasın?
SilYoo bilakis, her üçünü aynı anda yapabiliyorum ki ve dahi şu anda her dördünü
SilYaşlı bir bünyenin birden fazla işi aynı anda yapmaya müsaade etmemesi ne acı! Kabiliyet yoksunuyuz belki de..:)
SilGece mesaisinde karşı kıyının türküsünü söyleyen biri mi söylüyor bunu? Ah sizin bu kendinizi dövmeleriniz, bir yazımın başlığı mıydı yoksa?:))
SilSize çokça yazı başlığı vermiştik okurlar camiasının temsilen ve hâlâ bekliyoruz başlıkların altının dolmasını..
SilBu arada 'Karşı Kıyının Türküsü' de güzel bir başlık olurdu hani.
Olur olur, niye olmasın. Zihin fabrikam seri üretime geçsin, o da olur:)
SilCömert tarafınıza denk gelmek iyi oldu.. Hazır sipariş defteri de açılmışken bir başlıklar silsilesine girmek lazım. Fabrikada çarklar dönmeye başlamış zaten, biraz da yüksek fırının ideal ısı seviyesine gelmesini bekliyoruz. :)
SilSabah sabah ne güldüm:))
SilKendimi bir an tüten dumanlar, rotatifler, devreler filan içinde buldum. Seri üretim yapanlar nasıl yapıyor bunu yahu, büyük maharet
'mı' olmayacak, kesinlikle olmayacak !
YanıtlaSilSustum. Sustum aylarca, mevsimlerce, yıllarca. Yetmedi kelimeler içimde büyüyen yangına. Sadece yağmuru dinledim. Bilirdim, iç sesimden, yağmurun sesiyle yarışamazdı hiçbir insan sözü. Bir sabır gibi bekledim, bir secde gibi. Sonra... Gönlümde bir sevdanın nefesi yankı buldu. Şimdi konuşsam, sözcüklerim rahmet gibi düşer toprağa, bir yağmur gibi. Her harfi aşkın niyazına karışır. Bırakın yağsın, yağsın yağmur. İnce ince, bir annenin duası gibi, kendi iç sesiyle. Her damlası, toprağa ‘sevda’ diye yazılsın. Bu kırık çağda, bir yudum huzur ararken, yeniden var edilsin ‘aşk’, kalbin en gizli kıyısında. Kaç bahar geçti üzerimizden? Bilmiyorum, saymadım artık mevsimleri... Çünkü her bahar içimde başka bir dirilişti ve her çiçek zamanın eliyle dokunmuş bir sır gibi durdu dalında ve bir ömrün aynasıydı her yaprak. Zemheriler geldi, kar örttü yolları, izler silindi. Yüzümüze gerçeği haykırdı rüzgâr. Ama içimizde hiç sönmeyen bir ocak gibi kaldı ‘aşk’, imanla sarıldı üşüyen yanlarımıza. Ve ne zaman yıkılsak içten içe, kalktık yeniden o sıcaklığa tutunarak. İç çekişler, bendini yıktı geceler boyu, gönüldeki nehir taştı. Konuşmadım, ama çağlayanlar vardı hep içimde... Bazen en gür haykırıştır sessizlik, ‘aşk’ın otağında. Yıkılmaz, savrulmaz rüzgârla buhurun izi. Çünkü havada bile bir iz bırakır aşk. Her mevsimle gelen ayrı bir renk, her hatırayla gizlenen başka bir koku. Söyle şimdi bana, kaç mevsim geçti böyle, kalbimizin bir köşesine aşkı işleyerek? Solmaz gönül bahçesinde açan çiçek, solmaz eğer kökü duadaysa. Yağmurla başlar bu hikâye, nakış nakış işlenir her hatıra. Ve sen ey ‘aşk’! Zamana meydan okuyan bir sonsuzluksun, bitmez bir yarışsın, gönlün sonsuz ufkunda, bitmeyen bir yolculuk... Ve biz her adımda seni yeniden buluruz.
YanıtlaSilHer adım, ilkmiş gibi o duanın yamacına bıraktı bizi ve gölgesini üzerimizden hiç eksik etmedi. Adına 'aşk' dediler ama dilimizde münbit bir hazine, yekdiğerine benzemeyen bir başkalık... Tutunduk o başkalığa ki zaten başka bir tutamak istemedik hayata dair.
SilBen sustukça, anı biriktirdik seninle, sen kim bilir hangi uykularda. Kâh gökte bir yıldız şaşırdı rotasını senin göğüne kaydı, bunu 'aşk bildim. Kâh serabın şavkı vurdu çölüme, lütuf saydım susuzluğunu yüreğin. Kulağımıza fısıldanan masallardan ve iliklerimize işlenmiş efsanelerden böyle bilirdik biz; derin iç geçirmelerde ve uzaklara dalıp gitmelerde diline mühür vurulmuş bir sevda filizlenirdi.
Mevsimler geçti belki ama 'aşk' hiç geçmedi. Geçmedik biz 'aşk'tan ki sırrımız emanetinde güvendeydi.