"resmin rehindir gurbetimde
gurbetimde sesleri aşındırmış kimliksiz bir kasaba
ve senin kederini ıslatan o yağmurlar rehin"
Kimliğimi ararken henüz yolun başında, tepeden tırnağa 'aşk' kesilmiş bir romanın hazinesinde buldum seni ilkin. Yıllar ve yıllarca o hazineyi sedef oymalı sandıklarda sakladım; besledim büyüttüm, sarmaladım, aşkla... Bilmedin sen, bunu da hazineme ekledim, yüksünmedim olmayışına. Hiç bu kadar 'var' olmamıştın oysa sen, bir kitabın sayfalarından hayata karışan kelimelerin olmasa. Ah sen hiç olmamalıymışsın demeye çok varmış daha.
Ben resmimi rehin bıraktım kitaplara; kimi anka'ydı kimi mona. İlk taşı sen atmıştın belki, sayısız kere vuruldum ama düşmedim sonrasında. Kimi Babil'di kimi Kaf Dağı; salındım da, bıraktım da kendimi uçurum kenarlarından ama düşmedim, ta ki sana...
Kalbimi rehin bıraktıklarımda kaldı izim, taşıyıp durdum onları şiir yollarına. Ne olacaksa olsun, dediklerim de oldu, olmasın'lara sığındıklarım da. Kırıp döktüklerim, deneyip yanıldıklarım-ki hep yanılacaktım-, vurulup vuruştuklarım kıyasıya, sarılıp koklaştıklarım, kokusunu bahara yamadıklarım da oldu. Bir tek sen yoktun onca zaman boyunca, bir tek sen...
Hayâl denizim kulaçlarına hasret, bir köşede sessizce gelmeni beklerken neler oldu bir bilsen, ah bi bilsen! Ne Leylâ'lar Mecnun'larını saldılar çöllere, izi bulunmasın da kimse özenmesin diye sonsuz aşklara. Ne bulutlar saklamak için aşıkların gözyaşlarını sağnak sağnak döküldüler toprağa da ahdine sadık bir tek onlar değildi. Bir de güneşler doğdu, zifiri ihanetlerin gözlerinin ta içene bakarak yeniden, cesurca, nice güneşler... Mevsimler mevsimleri çağırdı, sırasına sadık kaldı her biri, gecikmediler randevularına da...
Bir tek sen gelmedin onca zaman, gölgen bile yoktu nicedir.
Sonra...
Bir gün ansızın çıkageldin, kalbim rehin, aklım rehin, izanım rehin... O romanın hikâyesinde kelimeler rehin...
Bir rüyaydı gelişin, bir mucizeydi hatta. Artık Babil isteyenin olsundu, çalsındı tahtını Leylâ'nın kırk haramiler, haraç mezat satsındı aşk pazarında. Sevmemiştim ezelden beri o hikâyeyi zaten, kendi hikâyemin 'nur'u yeterdi bana.
Bir rüyaydı gelişin, gidişin bir rüyanın neşriyle tamama erdi. Masal bitti, kederine göz değdi, tılsım yitti.
Yiten onca şeyden sonra, sen de gittin ya, kabuğu kalınlaşmış kelimeler kuruyorum 'aşk' kesince dilleri şairlerin. Kimseye kıyamadığım için şiire kıyıyorum, nasılsa bağışlar umuduyla beni.
Denizime kara çaldığın günden beri
bulanır içim, soluktur benzim.
Bir 'mızrak'tı karşılayan hikâyemi
Sırat'ı koşaradım geçtim de geldim.
Ah!
Alnından, alnından öpeyim şiir gibi gitmelerin.
"Şiir gibi gitme" de ne ola?
YanıtlaSil‘Güzeldi yine de’ dedirtebilecek bir gidişle, kırmadan dökmeden yaralamadan.
YanıtlaSilYazmaya 'aşk' gerek sanırım. Yoksa tuşlar bile küsüyor hayata.
YanıtlaSil‘Aşk’ başlığı kaleme yön veren önemli bir motivasyon elbette. Yalnız yazma isteği veya saikinin zamanını tayin edebilmek güç, en azından benim için.
YanıtlaSil