9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kırkbir Yaş

Sınandım,vefasızlıkla...


Belki kararlılıkla üstümde taşımaya azmettiğim bağımlılık lanetidir bu.Belki hayatın hep bu tarafından daldım derinliklerime.

Derinlikli değildim aslında,sağlam durmadım hüznüme yamanan insanların bahçemdeki gülleri ezişlerindeki hoyratlığa.Oysa dedim hep oysa...

Oysa yakamızdan ne düşerse düşsün gittiğimiz kendimiz değil midir bu hayatta?

Bir antikacı hevesiyle toplamaya kalkıyorum ya 41 yaşın sancısıyla dağılan parçalarımı.Becerebildiğim kadarıyla diyorum,son bir umutla bitiyor sayıklamalarım.
 
Nasıl bilebilirim ki,bu son bahardır ve karanlığıma uzanan ellerin faili ardımda bıraktıklarım,ah yüzüstü koyamadıklarım...

Bitmeden ben,bitiremediklerim...

Hepsini hergün çıkarıp küflü sandıklardan,teker teker itinayla yeniden hayata dahil ediyorum hikayelerimin. Bunun beni büyütmesini umarak değil ama,belki daha az yaralamasından medet umarak hep ve yeniden.

Hikayelerim tekrar edip duruyorlar kendilerini,kelimelerim gibi tıpkı.

Söylesene Dost,

bu kadar bağışlanamaz birşeyse kaybetmeye azmetmek,neden acıyor içim durup durup?

Neden bu kadar ucuzluyor yüreğim her ayna kırdığımda?

Lanet olsun diyor gölgesi yüzümün,neye kime?

Ah benim pespaye,zavallı masal kahramanlarım,ah benim duvarlara çarpa çarpa kendinden uzağa savrulan kalemim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder