Bahar mı gelmiş? Çiçeğe mi durmuş dalları bahçemdeki ağacın? Kurulmuş mu tahtına yenidenlik?...
Bahar gelmiş; kokusunu içine çekemediğimiz, doyasıya seyrine bile takâtimizin yetmediği garip, çekimser bir bahar.
Oysa ey okur! Bambaşka şeyler söyleyecektim bugün sana. Oruç tutmasaydı beni, içimin zehrinden payına düşeni alacaktın sen de. Dünyadaki bütün denizleri içtin, kanmadın. Bütün havayı sen çektin ciğerlerine, soluksuzluğumuza aldırmadın. Doğrular hep senin hanene yazıldı, okkası da diviti de sendendi çünkü, itiraz na-mümkündü...
Evet yine yaptım, yine sığdırdım içimin cümlelerini üç koca noktaya. Ah ki oruç tuttu beni.
Önce bağdaş kurmayı öğrenmeliyim yeniden, zehre şifa niyetine. Çoktandır dille susmayı öğrendim de, beynimin içindeki geveze de susmalı ki göz yeniden perdesini kaldırsın. Dünyayı en ümmî hâliyle seyre dalsın. Gelene hayret etsin, gidene el sallasın. Doğan günle uyansın, mutmaîn karşılasın geceyi, başlatana da bitirene de hamd etsin. ‘Nasip’desin ötesini berisini karıştırmasın.
‘Borçlandıracak’ bilgiyi döksün eteklerinden bir çırpıda, kulluğun alfabesinden başka alfabe tanımasın.
Mümkün mü? İnsan resetleyebilir mi zihnini? Kendini kendiyle sınırlayabilir mi? Kendiyle, yani özüyle, en sade hâliyle? Mümkün!...
Adanmak mı demişim, hâlâ bir fersah yol alamamışım.
Okur size ne yaptı?
YanıtlaSilOkur ne yapar? Öyle derinden yoklar ki anlamı, O kadar dalar ki dehlizlerine cümlelerin, artık onlar sizin olmaktan çıkmıştır. Anonim bir ortaklık başlar bu safhada. Buraya kadar ortaklık tam da olması gerektiği gibi. Sonrasında iki yol çıkar önüne Okur’un; ya kelâma omuz verir ve seyrine doyulmaz bir yolculuğun izleri bırakılır kağıda. Ya da kelâmın öznesi olmak ister ve bozar tılsımını hikâyenin. Yazmak fiili hancıdır, Okur yolcu. Hancı, dağarcığındaki hikâyelerin emanetçisi; Okur, o hikâyeleri başka diyarlara taşıyacak olan elçi.
SilBurada Okur’a vermek istediğim mesaj açık: Yolcu yolunda gerek…
Yani kabaca "oku ve sonra var git yoluna", öyle mi?
YanıtlaSilDefterler vardır, oraya yazabilirdiniz..Ya da, hadi modern zamanlarda yaşıyoruz diyelim, bilgisayarınıza yazıp oradaki dosyalarda saklayabilirdiniz.. Arada açıp okurdunuz kendi tekâmülünüzü seyretmek bâbında.. Siz yazılarınızı 'amme'ye açmışsınız ve birileri gelip bunları okuyup sermest olmuşsa, "yolcu yolunda gerek" demekle iş bitiyor mu, yazar efendimiz? Süpürgeyle mi kovacaktınız gitmeyeni?
YanıtlaSil‘Sermest’ fiilinin muhatabı kelâmdır, diyorum bilmem kaçıncı defa. Ben ‘yazılarımı’ ammeye açtım, ortaklık hududu o sınırlarda çizilir. Haddini bilmeyen bazı Okur!lara yol vermişsem bir bildiğim vardır ki tasarruf bana aiittir. Böylesini çalı süpürgesiyle kovalarım, temizlik iyidir. Hadi ben bir zaaf gösterdim; kendime saklamak yerine yazılarımı ‘amme’ye açtım, siz bu ‘okur’ tipini temsil görevini amme hizmeti niyetiyle mi üstlendiniz, nedir?
SilPeki yazma kabiliyetinizin nisâbını nasıl hesapladınız ki, 'zekâtım bu kadardır.' deyip savuşturursunuz fukarayı?
YanıtlaSil‘Zekâtım’ın ederi nedir hem, merak ettim? Truman Show ‘okur’u keser mi?
SilBu ne klasik 'kırkta bir'e tekâbül eder, ne de öşür gibidir. Maddi bir duran varlık da olmadığı için zekât memurları hesabını yapamaz. Değeri takdir eden yüzde 82.5 der. Diğer kısmı mâlikinde kalabilir. Hem bereketli bir hasılat olduğu için verdikçe azalmaz, aksine bereketi hep artandır.
SilTruman Show göndermenizi idrâk edemedim, Google'dan bir film olduğunu öğrendim sadece.
SilDoğduğu andan itibaren kendisi için hazırlanmış bir Plato’da yaşayan ve 24 saat kameralarla izlenen bir garip Adam Truman. Bir proje; bir tek kendisi bilmiyor bunu. Yani ‘amme’ye açık sürüp giden bir ömür.
SilEvet, 'okur' efendi... "Yazdığına saygımdan burada yayınlarım, ama o kadar..Fazla da zorlama işte.." mesajı verildi. Beyaz kağıtta, görünmüyor çıplak gözle belki, ama eski usul, üzerini karakalemle karalarsan mesaj okunur hâle gelecektir.
YanıtlaSilNe münasebet! Üstü yayınlanmadan çizilir yorumları böyle ‘okur’ların. Ya/yada ayrımını gözden kaçırmayın derim. Yol verdiklerimin bu sayfalarda kelâmının izi kalsın istemem.
Sil‘Kelâm’ diyorum efendiler, ‘kalemi tutan el’ değil. Bunun neresi karışık?
Evet amme hizmetiyle üstlendim 'okur' hakkını size karşı müdafaa etmeyi.. Bu zenginlik yeraltına inmez, inemez, ne bileyim, inmemeli işte.. Anlayın hâlinden zavallı 'okur'un. Kızgınlığınızın adresini tespit etmek çok da kolay değil. Her dâim şifre çözmekle mi mükellefiz? El-insâf..
YanıtlaSilDerinliğiyle oynamasın o zaman ‘zavallı okur’ yazarın. Yahu ne önemi var adresin? Hadsiz bir okur kitlesi var mı var, insanı yazmaktan soğutacak kadar da fütursuzlar. Bir kadın kalemi eline alınca, gül koksun istiyor kağıda düşen kelâm. Lâkin dikenli bir gül bu, bazen bırakıveriyorsunuz toprağa, derinlere kök salsın diye.
SilBence siz bir sigara filan için. Asabınızı bozdum galiba.
SilZaten. De nedir bu yazarla kavga merakınız bilmem ki…
SilZaten pamuk ipliğine bağlıyım kaleme uzun zamandır, deli gibi bir ümmî olma sevdası…
Kavga etmeyince yazmayan bir 'yazar' algısı olumuş olabilir 'amme'nin hafızasında.
YanıtlaSilDoğrudur. Neticede anlaşıldığımız kadarız.
SilYok anladığımdan çok fazlasısınız, onda şüphem yok. (Anlayışımın kıt olduğu varsayımı ile fazlalığın bir şey ifade etmeyeceğini sakın düşünmeyin. İki yağmur damlası fazladır bir yağmur damlasına.. Ama bir umman da fazladır, bir yağmur damlasına..)
SilNe kadar anlatsak da derdimizi, bir ‘damla’dan öte değiliz bu koca kâinatta.
SilPek keyifsizsiniz. Eskiden kelâm coşkun bir nehir gibi akardı parmaklarınızdan. Zekâ ve ediblik birleşince ihtişamlı satırlar doğardı buralarda. 'Okur'a bayramdı o vakitler. Ben güneşsizlik iyi gelmeyecek demiştim size daha önceden. Ahh o kuşların sesi... Tav oldunuz balkonlarda onları duyabilecek olmalara. Ama biz güneşimizi yitirdik buralarda, kötü bir alış veriş oldu bu, kepenkleri hepten indirdiniz...
YanıtlaSilÖyle değil mi? Bu akşam uzun zamandır ilk defa bir sohbet meclisinde bulundum. Ortak paydalar keyifli olunca bu hissi unuttuğumu fark ettim. Galiba içimin kelimeleri dışımın sessizliğine boyun eğdi. Kuş dili derseniz bir çırpıda anlatıveririm; hangisi dertli, hangisi havai, hangisi aşık-ki titrek sesinden belli- hangisi hangi vakitte canhıraş tempoya bağlar, bilirim.
SilBu arada yorumlar sorunlu yayınlanınca makam değiştirdim mecburen.
SilHer makamda güzel çalıyorsunuz, siz müziği kesmeyin yeter ki.
YanıtlaSilHer kitapta kendimizi okuduğumuz, her şarkıda kendimizi dinlediğimiz doğru olsa gerek.. Bu kelâm beni cezbediyorsa bir tarafımıza dokunuyor olmalı.
YanıtlaSilMuhakkak. En güzel tarafı da dile dökemediklerimiz çıkınca karşımıza derin bir nefes veriş hâli. Zaten dokunmuyorsa bize bir şey anlatmıyor demektir, yürür gideriz.
SilBir çalışma yapacağınızdan bahsetmiştiniz, sonra sırra kadem bastınız. Tamam oldu mu o çalışmanız? Seriniz yarım halde bekliyor öte yandan. Bazı isimler vardı okuduklarım, heyecanla yeni eserlerini beklerdim hep. Farklı bir tonda, fakat aynı heyecan ile bekledik, siz sayfalarınızı gözlerden ırak kıldınız bir de. Endişe zamanı... İnsanın aklına neler geliyor neler?
YanıtlaSilBen ümmîleşmekten dem vuruyorum siz ne diyorsunuz?:)
SilMesafe çok açıldı aramızda yazıyla, rahatlık da bir de. Alışınca bu boşvermişlik, gelişine hâle zor yeniden o sancıları çekmek. Bazen iziniz kalsın istemiyorsunuz, fena bir toz olma hissiyatı. Ama kelimenin tam mânâsıyla toz olmak, un ufak zerrelere dönüşmek. Ne dinginlik, nasıl güzel bir ‘boşveer’ nidâsı.
Malın ve zenginliğin hesabı çetindir elbet, ama birileri zekat verebilmeli, birileri infak edebilmeli. 'Fakr' arzu edilen bir şey değildir, başa gelende sabredilir, isyan edilmez. Zenginliğin şükrüyle kim sınanacak, herkes ümmîleşip hesaptan kaçarsa???
YanıtlaSilBuna ilâveten, yazılarınızdan sınırlı da olsa tanıyabildi isem, siz "boşveer" moduna sığamazsınız.
YanıtlaSilSığamadığım o kadar mod var ki, sığındım boşvermişliğe. Bu dip muhasebede insan malzemesinin beni yorduğunu fark ettim. Uzaklaştıkça da dertlendiklerim azaldı, sadeleştim. Anlatamadığım bir iç huzuru bu. Belki bir süreç, geçecek. Belki hayat olağan akışına döndüğünde-ki henüz benim için dönmüş değil- kaçınılmaz olarak yeniden ‘insan’ formatında yeni dertler edineceğim. Ve en güvenli sığınağıma, yani yazıya rücû edeceğim.
SilYazıya rücû edeceğiniz zamanı bekliyoruz hâlen.
YanıtlaSilBen de…
Sildaha bekleyelim mi?
SilBekleyin bekleyin:)
SilBekleyin bekleyin:)
SilHer bir yazınızın altına yorum yapmamış olmamız, onları okumadığımız anlamı taşımasın.
YanıtlaSilYazının böyle bir beklentisi olmamalı. O son noktadan sonra Okur’un muhayyilesi girer devreye. Varsa bir soru işareti ya da devam cümlesi, kelâma dökülür zaten. Yoksa da okumak da bir tür yorumlamaktır.
SilTekrar yazmanız için tahrik edip kavga çıkarmamız lüzumlu ise, ondan kaçınmam, haberiniz olsun.
YanıtlaSilSon zamanlar da kılıç mı acaba diye düşünmüyor değilim kavgada. Kalem zor zanaat, yorucu.
SilKılıçlarımı kuşandım, bekliyorum meydanda! Siz, yılan kafalıları da getirin bizahmet kavgaya, biraz şenlensin ortalık. Aşk ile bir kaç da yılan kafası düşürmek lazım. Off, yine 'aşk' ile 'yılan kafa'yı aynı cümlede bir araya getirdim. Ne talihsiz bir an, ne yakışıksız birliktelik!
YanıtlaSilKavga ve şenlik! Meydan böyle bir tezatlığa ilktir şahit oluyor. Yılan kafalılar efsanenin büyüsüne kaptırmış kendilerini, insanların sıkıcı dünyasında işimiz olmaz diyorlar. İnsan kafalılar da uzun zamandır kendileriyle kavgada, meydanlar boş. ‘Bu kavga öksüz’ yani.
SilSizin kavgaya bile gelmeye niyetiniz yok. Ben iyisi mi kendi kabuğuma çekileyim öksüzce.
YanıtlaSilyemek tarifi koyacağım şimdi..
YanıtlaSilPeki… Gelin bir anlaşma yapalım sizinle. Hani okur hakları deyip duruyorsunuz ya, yazarın da bir hakkı olsun. Okur ismini cismini yazsın buraya, yazar da yazı talebinin kimden geldiğini bilsin. Yeni yazı ‘fake olmamak kaydıyla’ muhatabını bulsun. Buyrun, hodri meydan!
SilMesela Sezai Karakoç kitaplarını okurlarının adını bilmek şartıyla mı bastı acaba? Ya da şiirlerimden kimin hoşlandığını bilmeden bir mısra bile yazmam dedi mi İsmet Özel? Tuhaf filmlerimi izleyenlerin şeceresi elime gelmeden kısa metrajlı film bile çekmem mi dedi Tarkovski? Uzar da gider..
YanıtlaSilHiç biri değil. Karakoç onunla sohbet eden kişinin nereli olduğunu hatta kimlerden olduğunu bile sorar. İsmet, kitap imzalamış olsaydı muhatabının adını yazmak isterdi herhalde. Tarkovski tuhaf bir adamdır evet ama filmleri hakkında konuşma şansım olabilseydi kendimi tanıtmak O’na olan saygımın olmazsa olmaz şartı olurdu. Uzar mı? Uzar.
SilGerçek isminiz Nazlı filan mı?
YanıtlaSilSezai Bey şimdi 1969'da ilk kitabını basıp nüshalarının İstanbul ve Anadolu'ya dağıtılmasını temin ettikten sonra sizce gerçekten okurlarının kimliklerini mi merak etti? Yoksa onun için aslolan doğru bildiği fikirlerin okunması ve gönüllerde yer tutması mıydı? Hayr için bir çeşme inşaa eden gidip çeşmesinden içenlerin aidiyetini mi araştırır sizce? Şurada içinden gayet berrak/billur bir su akan bir çeşme inşaa etmişsiziniz. Çeşmenin kurumasından endişe edenler sebebini sorarken, 'kimliğinizi söylemezseniz su vermem' deyip susamışları üzüyorsunuz gerçekten. Elbette su topraklarınızdan çıkmış, kaynak sizin, su sizin, kesmekse dileğiniz kim itiraz edebilir ki? Kim ne yapabilir ki üzülmekten gayrı? Niyetiniz o suyla kendi bostanınızı sulamaksa, daha fazla kelâmı eğip bükmeye hâcet yoktur.
YanıtlaSilHancı gelip geçen yolcuya eyvallah der uğurlar, kalıp hasbihal etmek isteyeni de tanımak ister, nokta. Gizem sevmem, bunu anlamamakta özel çaba sarf ediyorsunuz. Ayrıca kim bilir bu arsız dünyaya daha fazla kayıt düşmek içinden gelmiyordur Hancı’nın. Ya da kurumuştur nehir; bulanık sulardan uzaklaşıp içinin Zelâline zevâl gelmesin istiyordur.
SilMesaj alınmıştır.
YanıtlaSil