Desem ki;
baş dönmeleri arasında, huzursuz tedirgin bir uykuya teslim ettiğimde kendimi birden bir muştu gibi çıkıveriyorsun ya...
Karşıdan geliyorsun hep, ellerinde bulut, ellerinle anlatıyorsun renkleri. Bense avuçlarımda sakladığım o son gazoz kapağıyla merakını ölçüyorum, biliyorum çocukça...
Uzun uzun saklıyorum, köşe bucak kaçırıyorum dışı yaldızlı gazoz kapağını senden. Ne gülüyorum kendime, biraz sonra avuçlarımı zorla açacaksın ve büyük sırrım çocukluğuma kurban gidecek.
Azarlayan gözler değil beklediğim, hiç böyle karşılamadın ki rüyalarımı...
yalnız bu muymuş demenden ödüm kopuyor, bütün yaygara, merak, hengame bunun için miymiş?
Aklıma ilk gelen sözcüğü kulağına fısıldıyorum, nasılsa başka bir izahı yok bu rüyanın.
Senin rüya görmekten vaz geçtiğin o gün, bıraktığın yerden devam ediyorum ben. Bir yaldızlı gazoz kapağını sımsıkı tutuyorum avuçlarımda. Nasılsa yuvarlanıp ayaklarının dibine varacak, nasılsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder