Vur, dağılayım
Görme bendeki seni, kalsınZaten ateş karası gözlerindeyim senin
Zaten bir daha olmayacak aşkın
Sen uzakların olgun ışığı
Beni karanlığından alıkoyduğundan beri
Dünya kalın ve isli duvarlarından başlıyordu
Ağlamaya
Diyordum ki kadife bir dokunuş
Gelip sığındı duyarlılıklarımaSarayım gölgenden devşirdi
Son masalcıyı
Sen de geldin
Sesinden önce dizlerim üşüdü soğukluğuna
Önce lütfuna erdim sonra kahrına
Kuşkulara uzanan bir mendil ıslaklığında hayat
Ellerimden sıyırıp da tenini
Gözlerimden akıp gidiyorsun sonunda
Diyorum ki ağıdını yakma yokluğun
Sen kadarıyla değişir dünya ve gülüşün, ah gülüşün
Titredi bir bağ bozumunda
Sevgili
Kadar bile taşımadın hayatı omuzlarında
Koyma git!
Söz, dilimde yarasına har olmadı daha
Şiirleriniz etkileyici. Daha çok yazmalısınız bence. Keşke bizim de böyle yeteneklerimiz olsa idi.
YanıtlaSilŞiir yazmak sancılı bir süreç. Şiir gibi yazmayı seviyorum, o da eşref saatimse. Kemmiyet mevzuu yine, ne kadar?
SilÇok işte, be bileyim... Affedilecek kadar çok...
YanıtlaSilAffedilecek kadar... O kadar cesur değilim.
SilHalbuki sizi 'celladına gülümseyen'lerden bellemiş idik...
Sil"Bakın ben, bir çok tuhaf
marifetimin yanısıra
ilginç ödeme yolları bulabilen biriyim
üstüme yoktur ödeme hususunda
sözün gelişi
üyesi olduğunuz dernek toplantısında
bir söyleve ne dersiniz?
Bir söylev: Büyük İnsanlık İdeali hakkında!
Yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim
kazanana vertigolar, nostaljiler
karasevdalar çıkar."
Kazanamayacağını anlayınca kurban cellatla yer değiştirmeyi seçer. Bir de O’nun gözünden bakayım dünyaya der, sıfırdan nasıl tasarlanır kötülük? Eyvah ki bu ne fecî bir bakış; hiç bir farkındalık bu kadar çarpıcı değildir. Ben celladıma gülümseyecek yerlerimi yok ettim. Ne başından ne ortasından, tepesinden de okusam kitap aynı hezeyanla bitiyor: İnsan! Benim en değerli kelimem, hani kaf dağının ardındaki sır: Yalan. Bunun için yavan kaçıyor neyi didiklesem, hangi hazinenin kapağını açsam tamtakır.
Sil