Özlemekle unutmak arasında bir yerlerde asılı kalmış gibiyim. Duyularımda bana ait olmayan, bir türlü dünyaya dair kılamadığım tuhaf şeyler var. Acının, aşkın, hüznün, mutluluğun ve bütün karışıklıkların defterini dürmüş, hayatın soframıza sunduğu her türlü sürprize peşinen amenna diyen bana bile tuhaf gelen şeyler; belki anlamsız belki geçici çokça da hikayesiz. Tam da yazmayı unuttuğum şu günlerle çakışmasını anlayamıyorum.
Yazmak!...
Kendime anlattığım sayısız hikaye ve o hikayelerin hiç değişmeyen masal kahramanları bana ait değiller artık. O kadar kırılganmış ki aramızdaki büyü, yitirdim. Ve hayat ritmini tam da bu noktada yitirdi galiba. Başka türlü nasıl ve neyle izah edilebilir ki bu kopuş?
Sen benim mahkumluğumun sebebi mucibisin dostum. Yüreğime yüreğime, kanatırcasına değiyor kelimelerin.
İhanetimin yansıdığı aynalarda aksin. Didikleyip duruyorsun; anılara, geçmişe, unutuşlara, hatırlamayışlara hapsettiğim deli leylanın kanayan yarasını. Biliyorsun ama ve biliyorum ne yazık ki en çok yazarken kuduruyor deniz, dayanılır oluyor günübirlik mesailer.
Müsvedde yazılar aşkına. Tüm limanlar yalanmış dostum, sığınaklar aptalca…
İçimizi acıtan gerekçeleri yok etmeden, kurutmadan dehlizlerimize akan coşkun pınarları, kıyımıza vuran asırlık şişelerdeki gizemli pusulaları sahiplerine ulaştırmadan uyku yokmuş, uyanmak zorunlu hayat uçarıymış meğer.
Şimdi neden-sonuç ilişkilerine bilgiç göndermeler yapan ekran süslerine öyle çok özeniyorum ki. Bu kadar kolay aslında hayatı da çözmek. Biz Leyla düşleri kurarken Nuh’un gemisi kaçmış dostum, kaçırmışız. Nerde keşfettiğimizi sandığımız ülkeler? Limanlarına sığındığımız o büyülü ilkel, yaban toprakları gerçek olmadığını bile bile özlüyorum belki evet ama önemli bir yanım yok saymaya çabalıyor tüm yaşanmışlıkları.
"Yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim" safsatasını belleğimize yerleştiren o arsız pişkinliğe inat “pişmanım” diye haykırıyorum işte, pişmanım… Bu kirli hayata kalemimle anlam katmaya çabaladığım onca geçmişe, Leyla düşlerle dünyanın çivisini yerinden oynatmaya uğraştığım her biten ve yeniden başlamayan cümleye nedamet getiriyorum evet.
Belki kısacık bir an, bir “karaağaç gölgesi” kadar soluk alabildiğim hayata armağan edebileceğim tek bir satırım yok artık. Anlaman lazım, anlayabilmelisin ki sen söyleyemediklerimde en çoksun.
bir dost; uzaklığıyla da bizi kendimizden kurtarabilir. hatta hayali bile yeter çok şey için.
YanıtlaSilAdı dost olunca mesafeler silikleşiyor, evet. Tam da böyle bir dostluğun kalemidir bu mektubu yazdıran. Yıllarca yüz yüze gelemeyip de o sırlı bağın giderek daha da kuvvetlendiği bir dostluk...
Sil